Divâne

Bir kadın dudağının köşesinde
Tastamam orada sığınmış bir göl
O gölde bin balık, bir balıkçı teknesinde
Ne kadar daha çırpınacaklar?

“Sana sordum!” nidâsı kâtilidir bu ânın
Zihnimde koşuşturan bin heyecânın
Fal taşı kadar gözlerimde ufacık aydınlık
Ezip geçtiği bir gelinciktir zamanın

“Sana sordum!” nidâsına bir cevap mı gerek?
Belki bir karga çığlığı, belki bir melek
Hangisi fısıldar diyeceğimi bu hoyratlığa?
Ne kadar saçma “Soran kim?” diye bile düşünmek!

Yine de belirsiz bir cevap dökülür etli yarıktan
“Bunca cehâlet ile nasıl keş olmaz insan?
Deli miyim? Evet… Keş miyim? Evet…
Bir pembe üçgen içinden geçer onca yalan”

İşte yine başlıyor, yaklaşıyor bulutlar
Neden gidemiyor göçen bu kuşlar?
Dönmenin esiri bu kanatlı köleler midir,
Bana özgürlüğü öğretecek hocalar?

Ne tehlikelidir bu deliler, bilmezsin…
Özgürlük bunlarda, dertsizlik bunlarda
Hani peşine takılmayagör, gider durursun
Tutamaz seni artık yollar da, âşklar da…

Ben artık gideyim doktor, mâruzâtım var
Uğur böcekleriyle ateş böceklerine sözüm var
Kanatsız uçmayı, ışıksız yanmayı bilmezler
Öğretmesi bana düştü, ilkbaharda dersim var