Nisyâ

Karanlık bir şehir, inadına karanlık
Boğaza doğru yalnızlığını savuran bu adam
Sönük bir fenerin feri, bir ayrılığın neferi

Bilemezsin, ne çok ister unutulmayı
Bilinmemeyi, hiç anılmamayı

Sonsuzların sonsuzu içinde bir nokta
Ya da dudaklardan dökülmüş bir kaç söz,
Şimdi hiç bilinmeyen bir dağ başında

Gecelerden bir gece
Bir gönülden sökün etmiş bir duâ
Öyle bir gizli, öyle bir sır âdetâ

Şamdanlarda ölmüş mumların
İslere sinmiş hâtıraları gibi
Bahar dallarına vuran rüzgârın
Cömertçe dağıttığı koku misâli
Unutulmak…

Unutulmak,
Silinen bir yazı gibi
Dalganın kumsalda bıraktığı iz,
Yazın kışa bıraktığı güz gibi
Unutulmak…

Dağılan, savrulan bir şeytan tüyü
Kâtili mâsum bir çocuk nefesi
Böylesine savrulmaktır dileği
Bulunmasın hiçbir pâresi

Olmaz isteği, tutmaz duâsı
Bilir, bir ömürlük cezâsı
Dünya zindanında çürümeye mahkûm
Bu yalnızlık hükümlüsü