Hezeyân

Yırtılıyor içim,
Kabullenemiyorum…
Nasıl geçer gider günler?
Nasıl biter bu yaz?
Nasıl bir çöplüğe dönüşür gençliğim?
Nasıl geri gelmez mutlu günlerim?

Ağır ağır intihar ederken
Nasıl hissetmezsiniz her gün?
Her nefes uçurumdan atlamakken
Siz uçar gibisiniz, biraz üzgün…

Nasıl uydurabiliyorsunuz bu gerçekleri?
Yazan ve oynayan sizsiniz bu sahtelikleri
Aklım almıyor, göğsüm daralıyor
Nasıl uyuşturulmuşsunuz içe içe bu zehirleri!

Fenâ hâlde ayık bu deli kafam
Bir o kadar sarhoşken rûhum
Mektubu yazan ellerim titrek
Ve buz gibi soğuk kalbim

Hayatıma başlığı ben koymadım
Şimdi anlıyorum nedenini
İntihar ile süsleyince
Bana âit ilk başlık deneyimini

Ne çok sözcük dalgalanıyor içimde!
Bu dalgalar kaç kayık devirir?
Derinden duyduğum bu sesler
Bana kaç cümle yazdırır?

Ne kadar anlatacağım?
Aslında,
Ne kadar anlayacaksınız?
Bunları kaçınız okuyacaksınız?

Kalemin mürekkebi mi bitmeli?
Son sözüm ne olmalı?
Hangi cümle bu dünyayı yıkmalı?

Kırgın, herkes kırgın…
Babam kırgın,
Anam kırgın,
Kadınlar kırgın,
Adamlar kırgın,
Sokaktan geçenler,
Otobüse binenler,
Simit alanlar, satanlar,
Karnı tok olanlar,
Tarlada çalışanlar,
Tarihe karışanlar,
O ân doğanlar,
O ân ölenler,
O ân sevişenler,
Hayâl kuranlar,
Umuda küsenler,
Hasta olanlar,
Yasta olanlar,
Küsenler,
Barışanlar,
Ayrılanlar,
Kavuşanlar,
Velhâsıl bilcümle insan
Kırgın…
Bana kırgın…

Ama sormazlar;
Bu adam neden küskün?
Sormazlar, yakmazlar içlerini
Çünkü çok severler kalplerini
O kırılmasın diye kırılırlar
Artık ne desem de duymazlar

Zâten bir dünya dolusu karanlıkları var
Bir de ben mi gölge olacağım?
Işığa bu kadar aç âmâ yoktur
Rûhumdaki kuyudan nûr mu saçacağım?

Vazgeçiyorum…
Ne bu mektup biter, ne âcizlerin sefâleti
Son söz de yetmez bitirmeye bu gafleti
Sallanıp dursam ilmeklerin ucunda
Bozulmaz bu ömrün firavun lâneti

Artık boşaltmalıyım bu çöpü
İçindeki buruşuk ve küfürlü döküntüyü
Zirâ yer açmalı yeni mektuplara
Buruşturulup atılan yeni intiharlara