Konfüzyon

Yağmur yatar caddelerde,
Çırılçıplak…
Üzerinde şehrin ruj izleri
Kimisi soluk, kimisi parlak

Bu çıplak ten üzerinde
Bir asalak gibi kalır insan
Her şeyi çürütürken kendisi
Her şeyi diriltiverir Nisan

Bin çiçekle saldırır kokuşmuşluğa
Yeşiller desen çamura düşman
Milyonlarca rezilden güçlüdür
Beyaz kanatlarıyla bir Nisan

Bu bir bahar şiiri değil aslında
Yalnızlık için zerk edilmiş bir ilâç
Oyalanmak için oynuyorum
Kahkahalarla yuvarlandığım bir yamaç

Sâhi, ne olmuştur o çocuklara şimdi?
Tebeşirle çizdikleri hayâllerinde sekerlerdi
Her hânesinde bir çukur var hayatın
Sekerek büyüdüler; büyürken düşmüşlerdi

Nerede kalmıştık? Hah, Nisan…
Bak, güneş dayanır bu cama birazdan
Kaygısını kuşlara yükleyip göçe vermiş
Dünyayı devşirmiş fî târihinde kanından

İşte bu güneştir Nisan’ı da yaratan
Sevmez dik bakışları, tapınmasan kızar
Yani O da bir koğuşun ziyâretçisi olacak
Zâten bizim O’ndan ne farkımız var?

Bir zille ağzın sulanırken
Rûhun var olduğunu düşündükçe
Bu zindanda esirsin dostum;
Esirsin bu rûyayı gördükçe

Geldiler ellerinde yuvarlak melekleriyle
Ne çok tanrısı var bu Cennet’in!
İç dostum, durma çek içine melekleri
Çırpmasa da kanatların, uçabilir gözlerin…