Kaldırılmaz bu ölüler
Çürümezler de…
Sen gibi gömülmez
Ben gibi kurumazlar
Bütün eşyândan daha fazla sevdim seni
Her bir parçadan daha fazla…
Ama hiçbir eşyân kadar
Seni tutamıyorum vücûdumda
Basit bir parfüm şişesinde saklanan kokunu
Ciğerlerimde koruyamıyorum
Uçup gidiyor
Uçup gidiyorlar
Durmuyorlar
Kalmıyorlar benimle
Eşyâna siniyorlar
Sana dokunmayı unuturken parmaklarım
Bütün kıvrımlarını taşıyor hâlâ gömleklerin
Bir insanın en âciz ânı budur işte
Zaman, unutmayı aşılıyor damarlarıma
Ve böyle siliniyor sana dâir sevdiklerim
Bir sokağın asfaltında bıraktığın koyu kırmızı iz
Bir tarakta takılıp kalan saçların
Bir ayakkabında katlanmışlıklar
Bir ceketinde salça lekesi
Varken
Ben öyle yoksulum ki…
Deliler gibi tırmalıyorum tenimi,
Seni gömüldüğün yerden çıkarır gibi
Kazıyorum
Ama bende en ufak bir “sen” bulamıyorum
Büyüdüğü yamaçtan söküldü
Kökünden koparıldı bu çınar
Yerinde kocaman iğrenç bir oyuk
İçinde kurtlanmış kök parçaları var
Üzerindeki cennetvârî yeşillik bir yalanmış
Esas olan sır bu çürümüşlükte saklıymış
Meğer asıl olan yamaç değil,
Yamacı kökleriyle sarıp tutan çınarmış