Gri sokakları arşınlıyorum
Bir rüzgâr paçalarıma yapıştı
Tozkoparan gibi
Ama değil
Avuçlarım sımsıkı
Avuçlarım kilit altında
Bir fitne yumurtası gibi
İçlerinde terle karışık yağmur
Kesif is kokusu
Ciğerlerimden gelmiyor
Ciğerlerimden gelse tanırım
Kanla karışık bir yağmur
Süslü sözlerin hepsini çalıp
Mezarlarına kaçmış şâirler
Köşebaşlarından sırıtıyorlar
Bana kalan kırıntılarla
Ne yapabileceğimi merâk ediyorlar
Bayat kırıntılar hayat kurtarır
Kaç aç çocuğun avuntusudur
Azlığın mîmarları,
Yokluğun tanrıları
Kırıntılar onlar için
Birer tuğla, birer damladır
Karanlık korkusunun giremediği
Saçak altı karanlıkları
Ana kucağı gibi şefkâtli
Yağmur olmayınca hatırlanmazlar
Ne de olsa insanlar vefâsızlar
Hep bundan ötürü
Hüzünle karışıktır yağmur
Hüzün,
Kirli duvarlara vuran
Solgun, titrek, sarı bir gaz lâmbası ışığı
Islak sokaklara vuran
Solgun, titrek, sarı bir sokak lâmbası ışığı
Pencereye vuran
Solgun, titrek, sarı bir akşam güneşi ışığı
Hüzün,
Solgun, titrek, sarı
Bir veremli yüz
Bir uykusuz çocuk
Bir dermânsız âşık
Yağmur bunca şeyi taşırken
Nasıl düşmesin?