Gece oldu
Ve aralandı tüm sırların kapısı
Gökyüzünün mâviliği yalandı
Sırları örten bir sırça kapıydı
Güneşin arkasına saklanan bunca sır
Aslını anlatan bir büyük masaldı
Karanlıktan ürkerdi, nedenini bilmezdi
Aydınlığa kanmıştı, biraz da sığınmıştı
Ayın soğuk ışığı ve yıldızların parıltısı
Güneşe yenikti, korkudan sinikti
Aydınlığın ellerine teslim olmuş,
Gerçeği saklayan hâfızası silikti
Kaldırdı başını, baktı derin siyâha
Neydi olan orada?
Ve neydi kendini hissettiren,
Ama ulaşılamayan?
Boşluk görünen sonsuzluk
Simsiyâh bir okyanus…
Bir hayat denizi…
Uzaklardan da uzak…
Bilinen en bilinmeyen…
Varabildiği son nokta
Nokta bile olmadığıydı büyük boşlukta
Çâresizlik ve değersizlik ağırdı
Büyük mızrakları ve kalkanlarıyla
Çok güçlü ve ilâhî düşmanlardı
Kaçtı…
Kaçtı ondan sonra hep geceden
Ulaşamadıklarıydı ona acı çektiren
Görünmeyen iplerle onu yöneten
Geceye küstü, lânet etti karanlığa
Hep kötü rolü biçti masallarda
Korkuya mahkûm etti nesillerce
Zindanlar ördü tüm dimağlarda
Bu kaçış düpedüz ihânetti
Cezâ olarak hâfızasını kaybetti
Geçmişi koca bir yalan oldu
Ne olduğunu ve olmadığını unuttu
Deştikçe toprağı ve aştıkça dağları
Sâdece birkaç döküntü buldu
Uğraştı, didindi asırlar boyu
Bu kırıntılardan bir yalan kurdu
Yalana esir
Ve hâlâ kanında aynı zehir
Sürünerek bir zavallı gibi
Yaşamaya çalışıyor bu asalak
Sonsuzlukta yankılanan geçmişine sağır
Kuytularda geceden kaçar
Ne değersiz olduğunu duymaktansa
Yok etmeyi yeğ tutar
Ve yok ettikçe
Ölüme bir adım daha atar…
Kılavuzu cehâlet, arkadaşı yalnızlık
Kaderini kendi seçti bu yaratık
Acımak en büyük günahtır bu günahkâra
Bırakın yuvarlansın en derin çukurlara