İsimsiz

Arnavut dedikleri taşların hepsi
Bittamâm Galatalıydı
Üzerinde gezen bütün ayaklar
Yüzyıllardır telâşlıydı
Bu kalabalığın ortasında bir heykel
Ya da bir gûlyabânî gibi dikilirdi
Her şeyi bir yana, en sevdiği pâresi
Topuklarına bastığı iskarpinleriydi
Atadan kalma piştovları barutsuzdu
Yine de yanından hiç ayırmazdı
Büyüye fala inanmazdı ama
Muskası bu hurdalardı
Kabristanlar en sevdiği mekânlardı
Meyhâne fasılları yalan sadâlardı
Bir dünya olmuş yüreğinde
Kıyâmeti bekleyen sevdâlardı
Yana düşürdüğü fesi, cepli yeleği
Her babayiğidin süsü kostaklı saati
Pala bıyıklarından bile sivriydi
Eski zamanlardan kalma hançeri
Âşk ettiğinde şaşırtırdı felekleri
İstanbul’un en meşhuruydu silleleri
Rivâyet odur ki, surlar dayanmazmış
Yaşasaymış Bizans zamanları
Anası babası yoktu, soyu bilinmezdi
“Doğduğu yer Cehennem’dir” derlerdi
Hep masal oldu cevapları soruların
Neciydi? Kimdi? Nereden geldi?
Azâbkapısı’ndan biraz ötedeydi yurdu
Bu hâneyi pâre pâre kendisi kurdu
Çatısı sunta, duvarları kerpiç
Zaten burada sâdece uyurdu
Uyurdu dediysem, tavşan uykusuydu
Bir gözü kapalıysa, diğeri açıktı
Yastığı altıpatlar (bir kâfir icâdı)
Bıçağı çorabın koncunda saklardı
Râviyân-ı ahbâr der ki, bir kalbi vardı
Ama bir sevdâ söktü göğsünden aldı
Adı Rumca, kendi Nemçe bir nevâ
Bu yiğidi dünyaya düşman koydu
Çâre olmazdı bu dağlanmış yaraya
Meyhânelerin afyonlu kalabalığı
Kalabalıklardan kaçar oldu
Pek severdi karanlığı
El ayak çekilince bütün sokaklardan
Ve cînlerin kahkahası işitilince meydanlardan
Azâbkapısı’ndan bir gölge uzanırdı
Salınırdı yıkıntılar arasından
Elinde bir testi rakısı, ağzında kadîm nağmesi
İstikâmeti ya kimsesizler kabristanı, ya garipler vîrânesi
Bedesten tellâklarıyla Galata esnafı bilirdi
Eksilttiği rakıyı gözyaşıyla tamamlardı
Günlerden bir gün, sabahlardan bir sabah
Bir isimsiz mezar taşının dibinde buldular
Cepli yeleğini ve kostaklı saatini
Az ilerde çıkarmıştı çok sevdiği iskarpinlerini
Kabristan içinde darmadağındı eşyâsı
Duvar diplerinden çıktı yâdigâr piştovları
Altıpatları yoktu bir tek ortalıkta
Hançeri ve marpucu bile bulunmuştu hâlbuki
Kimisi dedi ki, “Kazalım tüm mezarları, uyandıralım mevtâyı”
“Mevtâ ne bilir, bu dîvâne nereye gider?” dedi diğerleri
“Gayba karışanlardan saymak lâzımdır,
Çıkmazsa bir haber, malı hazîneye haktır” dedi kadı hazretleri
Râviyân-ı ahbâr der ki, cînler pek severmiş bu adamı
Bu adamın nağmesi, cînleri bîtâb edermiş
İnsan soyundan sıtkını sıyırmıştı çoktan
O gece içerken yine, gelen çağrıyı dinlemiş
Bir kısım halk hâlâ inanır kaybolmadığına gerçekten
Her gece içtiği kabrin sâhibi aslında Nemçe’den
Duyunca sesini sevdâsının derinden
Vazgeçmiş hayatından, canından, nefesinden
Her ne olduysa hâlâ bir gizem, bir sır
İstanbul’un silüetine karışmıştır
Eren de olsa, cîn de olsa
Bu isimsiz artık ölümsüz olmuştur