Bembeyaz kireçtaşından devâsâ falezler
Sanki bıçakla peynir gibi kesilmişler
Devâmı taşlı ve yapayalnız bir kumsal
Biraz daha gerisinde otlar bitmişler
Sisler aralandıkça beliren karaltılar
Ne hayâller saklar, ne fısıltılar
Ev çehresine bürünmüş bir silüettir
Yaklaştıkça uzaklaşan yaşantılar
Koyu kırmızı kiremitten çatısı
İsle kaplı iki oluklu bacası
Beline kadar pijamasını çekmiş çocuk gibi
Taşlardan örülü duvarın yarısı
Pervazların rengini göremiyorum
Açık camlardan rüzgârla giriyorum
Belli belirsiz bir küf kokusu,
Biraz da ekmek kokusu alıyorum
Odalar, koridorlar, kuytular
Her yere baktım, her yerde adımlar
Ama bu izler benim değil, sesim yok
Hayâlim hapis, ben ile dolu aynalar
Deniz kokusuyla sarhoş martılar
Bazen kapanır güneş, bazen parıldar
Mevsimsiz günlerle doludur seneler
İlâhî duvarlara çıkar yollar
Burası benim A’râf’ım, zindanım
Hiç terk edemediğim yalnızlığım
Telâfisiz pişmanlıklardan parmaklıklar,
Cezâsı kesilen tüm günahlarım