Atlas

Bir ağacın dibine oturdum
Uzattım bacaklarımı
Siyah atlasında dolanıyorum zihnimin

Kararmış suların dibi yok
Bâzen gagaları kesilmiş kuşlar konuyor güverteme
Anlıyorum ki,
Kara yakınlarda bir yerde
Ve mezâlim bekliyor beni sâhilde

Kimsesiz koylara girip çıkıyorum
Kimisinde jilet gibi taşlar
Köpekbalığı dişi gibi fırlamış suların içinden
Kimisinde uğursuz bir rüzgâr
Aşağı kalır yanı yok Sirenler’in sesinden
Saldığın iskandilin dönüşü yok ama
Baksan bir karış aşağıdan ölmüşlerin selâmlar

Kıyısız kıtalar var
Yâni ben görmedim ama
Öyle dedi niceleri, onların yalancısıyım
Birtakım dağlar görüyorum ufukta
Kıta bellediğim bu karaltıların yolcusuyum
Bu karaltılarda bilmediğim bir şey yok ama
Gitsem sarılacağım bir çocukluğum var

Hani içini basan bir sıkılmışlık oluyor
İşte onun müsebbibi bu gün batımı
Kapının ziline basıp kaçar gibi
Hem sevimli, hem huzursuz ediyor
İnsana en uzak mesâfe hayâlleri iken
Nasıl da hepsi şâh damarından yakın yerlerde dans ediyor…

Bugünlük bu kadar
Açtım gözlerimi
Ve kapattım siyah atlasın kapağını
Umarım kendimi sağlam bir yere bağlamışımdır
Beklenmedik fırtınalar patlayıverince
Kaç kere olmadık anılara sürüklenmişimdir
Sonra hasarı büyük oluyor
Artık yama da zor tutar bu yorgun gövdeyi
Bir kez daha savrulmanın
Bu kez dönüşü görünmüyor